Kum Saati Teorisinin Sosyal ve Siyasal Yönü
KUM SAATİ TEORİSİ’NİN SOSYAL VE SİYASAL YÖNÜ
Kum saati teorimizin ikinci varsayımı, sınırlı yaşam eğrisi içinde, insanların sınırsız ihtiyaçlarının karşılanmasıdır. Bu kuralda evrenseldir, insanların ülkelerine göre yaşam yılları farklılık gösterse de sonuç da tabiat kanunları kurallarına karşı koymak mümkün değildir.
Siyasal iktidarlar veya yönetimlerin, yaşamsal sınırları yasa, tüzük, yönetmeliklerle tespit edilmiştir. Zamanı geldiğinde değiştirilir veya yenilenir. Her yönetim dönemi sonunda kum saati ters cevirilir. Kum saati her yönetim için yeniden başlar.
Aslında her yönetim için sıfırdan başlatılan veya öyle sanılan, bu zaman sayacı insanlık için geçmiş zamanların fayda veya zararlarının toplamını oluşturur. Çünkü insanların her yönetimle yeniden doğma, imkân ve şansları yoktur. Ancak geçmiş süre içinde mutlu ve refah içinde yaşama ve iyi yönetilme hakları vardır. Burada mühim olan insanların yaşam eğrileri içinde mutlu ve sürdürülebilir bir yaşam kalitesi oluşturmak, gelecek nesillerin güven ve varlık içinde yaşama ortamlarının ihdas edilmesi gerekliliğidir.
Aileden başlayan yönetim kuramı, köy, ilçe, il ve coğrafi ve stratejik sosyal, siyasal ve ekonomik boyutları ile ülke olarak devam eder. Aidiyet bilincinin oluşmasıyla, devlet bilinci oluşur. Devlet kavramı milletiyle kudret bulur. Millet olma özelliklerinin hamuru ve devlet olmanın temelini atmıştır ve devlet olmayı mecbur kılar.
Ülkeler, siyasal rejimlere göre, siyasal otoriteler tarafından demokrasi anlayışlarına, gelenek ve göreneklerine göre yönetilirler.
Ülkelerin aile mefhumu anlayışları ile demokrasi anlayışları paralellik gösterir. Çünkü en küçük yönetim birimi ailedir. Aile yönetme kültürü, diğer yönetimlere de alışkanlıklarımızdan dolayı etki eder. Bunun için demokratik rejimler, kötünün en iyisidir. Çünkü insan haklarının tek güvencesi; sosyal ve hukuk devleti olma ilkelerini içinde barındıran rejimlerden biridir. Demokratik devletlerin dinamizmini kuvvetler ayrılığı ilkesi oluşturur(yasama, yürütme, yargı).
Bir önceki yazımızda istihdamın ne kadar önemli olduğunu, yaklaşık on beş milyon işsizin kırk yıllık maliyetinin 22 katrilyon olduğunu basit bir hesapla görmüştük. Telaffuz etmekte dahi zorlandığımız bu rakamın, yaklaşık üç katı (70 katrilyon) her yıl faiz olarak ödendiğini varsayarsak her halde küçük dilimizi yutarız. Bir başka ifadeyle yetmiş katrilyon faize ödenen parayla ülkemiz de değil on beş milyon insan tam 45 milyon insanın kırk yıl hiç çalışmadan hayatını mutlu ve refah içinde sürdürebileceğini görmekteyiz.
YORUM YAZ, SEN DE GÖRÜŞÜNÜ BİLDİR
Bu yazı 22.8.2010 tarihinde eklendi ve 1477 kez görüntülendi