Siyasal İslam ve Liberal Demokrasi
Türkiye’deki laik devlet ideolojisi, İslami devlet seçeneğini marjinalleştirmiştir. Çünkü laik düzen içerisinde her türlü inançsal ve siyasal sistem kendini ifade edebilme imkânına sahiptir. Zira 1990’lara gelindiğinde Türkiye de siyasal İslam’ın en otoriter görünümlü versiyonları bile Müslüman toplumların standartlarına göre ılımlı kalmış ve İslami bir devlet kurma amacı toplumda ancak marjinal bir destek bulmuştur.
Demokratikleşme, mutlaka öğrenme sürecini de beraberinde getirmektedir. Demokratikleşme süreci uzun vade de ana siyasal aktörlerin davranışlarına etki yapmaktadır. Türkiye’deki İslamcılar da bu sürecin dışında kalmamıştır. Bu süreçte esas itibarıyla otoriter nitelikte olan bir siyasal hareket, parlamenter demokrasinin sınırları içinde geniş tabanlı seçim koalisyonları kurabilmek için dönüşüme uğramış ve giderek liberal demokratik normları benimsemiştir. İslamcı siyasal aktörler temel algılarını değiştirmiş bu öğrenme süreci içinde “iyicil döngü”ye yönelmiştir. Çünkü demokratik bir cevrede iç ve dış kısıtlamaların nelerin yapılmasına izin verilebileceğine ilişkin algılama sancılı bir öğrenme süreciyle keşfedilmiştir Demokratikleşme sürecine gerici bir tepki vermek yerine, demokrasinin daha yetkin hale getirilme sürecine proaktif katkıda bulunmanın farkına varmışlardır.
Türkiye deneyimi, bu süreçte girişimciler ve eğitimli serbest meslek sahibi profesyonellerden oluşan geniş bir orta sınıfın ortaya çıkmasına, sermayenin el değiştirmesine, yani ekonomik dönüşüme de zemin hazırlamıştır.
Eğer siyasal İslam temelde küreselleşme sürecinde kaybedenler olarak adlandırılan kentlerdeki marjinal kişilerin ve kırsal alandaki yoksulların oluşturduğu alt sınıfın çıkarlarını harekete geçirmeyi amaçlayan bir hareket ise daha radikal bir tutum alması muhtemeldir. Bunun aksi doğruysa, yani siyasal İslam küreselleşme sürecinde kazananların önemli bir bölümünün de içinde olduğu çeşitli sınıflardan insanları bir araya getiren bir koalisyon ile daha ılımlı bir yol tutacaktır.
Bütün eksikliklere rağmen Türk deneyimi, yani zaman içinde sağlanan ekonomik gelişme ve özellikle de neo-liberal yeniden yapılanma, son yirmi yılda Türkiye bağlamında önemli bir ılımlaştırıcı etki sağlayan bir çeşit muhafazakâr liberal, muhafazakâr orta sınıf, ya da burjuvazi öğesinin gelişmesine yardımcı olmuştur.
İçerde toplumun laik ve İslamcı kesim entelektüelleri, dışarıda AB Türk toplumundaki İslam ile laiklik arasındaki katı ayrımın yumuşatılmasında son derece etkili olmuştur.
Ayrıca AB’nin tam üyeliğe dair eskisinden daha güçlü sinyaller vermesi, siyasi aktörlerin Avrupalılaşma yönündeki motivasyonlarını en çok da İslamcıların konumlarını(Dinler ve medeniyetler ittifakı) yeniden biçimlendirmelerine yardımcı olmuştur.
Bu yazı 28.12.2009 tarihinde eklendi ve 1609 kez görüntülendi